30 Nisan 2009 Perşembe

süpriz

Bu ara o kadar çok süprize ihtiyacım var ki anlatamam.Ama malesef hiç süpriz yapanım yok:(( çevremde ki insanların mı aklına gelmiyor,ben mi çok şey istiyorum bilmiyorum.Ama beni şımartacak mini mini de olsa içi dolu süprizler istiyorum.Özelliklede bu aralar bir çok şeyin yolunda gitmediğini düşünürsem, gerçekten mutlu olmaya değecek sıcacık süprizler yaşasam gerçekten giç fena olmazdı sanırım.Bu rada bu yazıyı yazarken bile bilgisayarımın ekranında çıkan bir arıza olduğunu belirten rapor bile sinirime dokunuyor sanki sana oh olsun işte der gibi geliyor bana

rüyada keman

Dün gece rüyamda yine sinop agsldeki okulumda öğtencilerime keman dersleri veriyordum.Benim 3 yıllık yokluğumda hiç çalışmamışlardı ve kendime bir çalışma pilanı hazırlıyordum.Daha önceki yazılarımdada demiştim ya selam olsun o günlere.Bu aralar kemanımı elime hiç alamıyorum sanırım ondan gördüm bu rüyamıda.Zaten bu hızla çalışmamaya(çalışamamaya)devam edersem rüya olacak keman çaldığım yıllar.Ama şu aşamada gerçekten imkan vermiyor oğlum bana, ben şöyle oturdum mu 2 saat kalkmamak istiyorum ama ne fayda 10 dk kemanla beni görsün kapıları tırmalıyor.Oda çalmak istiyor veya onunla oyun oynamamı istiyor ne yapacağımı şaşırmış durumda hayatımda gerçekten değer verdiğim iki şeyin arasında kaldımm...

PİYANODA YALINLIK SADELİK CHOPİN

Benim çalarken yalınlığı sadeliğiyle çok haz duyduğum bestelerin yaratıcı...
Fryderyk Franciszek Chopin (okunuşu: Şopen) (1 Mart 1810, Zelazowa-Wola, Polonya - 18 Ekim 1849, Paris), Romantik dönemin önde gelen Polonyalı piyanist ve bestecisi. Bazı kaynaklarda doğum günü 5 Mart olarak gösterilir.
Babası Fransız, annesi Polonyalı olup ömrünün büyük kısmını şöhretini kazandığı Paris'te geçirmesine ve klasik müzik literatüründe Fransız ismiyle anılmasına rağmen gönlü her zaman o dönem Rus işgali altındaki vatanı Polonya'da olmuştur. Bu durumu ile Chopin devrinin önemli karakterlerindendir. Milli sınırların üzerinde bir müzisyendi denebilir. Zaten 19.yyda ortaya çıkan yeni tip bir sanatkarın veya dahi virtüozların hali milli bir sanatkar olmaktan çok evrensel bir sanatkar olmaktır.
Chopin, tam anlamıyla romantik bir sanatkar, fakat yine yaratılış bakımından bambaşka bir şahsiyetti. Besteciliği bunu en açık şekilde gösterir. Pek az eseri istisna edilirse besteciliği tamamen piyanoya vurmuştur. Piyanodan kendini gösteren yeni tınlama imkânları çıkarmış, ayrıca devrinin henüz ulaşamadığı tınıları bile keşfetmiştir. Bununla birlikte armonilerinin geniş ve zengin ifade sahası, çok farklı üstünlüğünü, bu melodiler ve onların ortaya konuşunda beliren ritimlerin özel bir serbestlikle düzenlenişi ve sonunda lirik şiire has bir tattan gelişerek yükselen ifade yeteneği gibi nitelikleriyle, Chopin’in Fransız müziğinin ancak çok daha sonra varabildiği özelliklerin ilk hatlarını tespit etmek mümkündür.
Ne kadar uzakta yaşasa da derin bir hisle vatanına daima bağlı kalmıştır. Kendisinden önce konser salonlarında görülen Mazurka ve Polonezleri folklör statüsünden çıkarıp sanat seviyesine yükselten odur.

Eugène Delacroix'ın fırçasından Frédéric-François Chopin.
Gerçekte, yeteneği küçük yaşta beliren ve genç yaşta olgunlaşan bu müzisyen de çalışma yolunu tutmak zorunda kaldı. Beethoven’in öldüğü sene Joseph Elsner’in öğrencisi olarak Varşova’da genel dikkat ve ilgiyi üzerine çekti. Viyana’da kaldıktan sonra Temmuz Devrimi sırasında Paris’e geldi. Orada piyanist olarak ünlendi ve adı Avrupa'nın her tarafına yayıldı. Besteciliği de orada gelişti ve yükseldi. 1837-1847 arasında Fransız yazar George Sand (Barones Dudevant) ile inişli çıkışlı bir ilişki yaşadı. Ömrü boyunca kırılgan ve zayıf olan bedeni 1849'da tüberküloza yenik düştü. Cenazesinde kendi bestelediği Marche Funébre-Cenaze Marşının (2.Piyano Sonatı-3.Bölüm) değil Mozart'ın Requiem'inin çalınmasını istedi. Paris'te Pére-Lachaise mezarlığında gömülüdür.

Paris'te Pére-Lachaise Mezarlığında Chopin'in mezarı
Chopin’in yeni bir fikri aristokrasisinin temsilcisi olarak gören Schumann genç besteciyi sonsuz takdir ifade eden şu sözlerle alenen selamlıyordu: “Şapkalarınızı çıkarın baylar, bir dahi geliyor. Şair olmak için kocaman ciltler doldurmak gerekmez; bir iki şiirle bu ünvana layık olabilirsin. Chopin de böyle şiirler yazmıştır”.
Impromptu (1991) isimli film kendisi ile George Sandsin tanışmasını konu almaktadır. Filmde Chopini BAFTA ve Golden Globe ödüllü aktör Hugh Grant canlandırılmaktadır. Film de Judy Davis ve Emma Thompson da rol almıştır.

21 Nisan 2009 Salı

kipritçi kız


Bir yılbaşı gecesiydi. Dondurucu, kavurucu bir soğuk vardı. Yoldan geçenler paltolarının yakasını kaldırmışlar, atkılarına bürünmüşler, hızlı hızlı yürüyorlardı. Kimi evine geç kalmış, acele ediyor, kimi bir eğlence yerine gidiyordu.Çocuklar koşuyorlar, birbirlerine kartopu atıyorlardı. Gecenin zevkini en çok onlar çıkarıyorlardı. Kahkahalarla gülüyorlar, sevinçle haykırıyorlardı.Yalnız bir çocuk vardı ki gelip geçenler onun farkında değillerdi. Ufak bir kız çoçuğu. Başı açık, elbisesi yama içinde, yoksul bir kızcağız. Bir kapının önüne büzülmüş, çıplak ayaklarını altına almıştı. Soğuktan morarmış tir tir titriyordu. Üzerinde oturduğu taş basamakta buz gibiydi.
Yavrucağız da sanki donmuş, bir buz parçası kesilmişti.Geniş bir mukavva kutunun içine sıralanmış kibrit kutularına bakarken gözleri yaşarıyordu.Evet, bu bir kibritçi kızdı. O gün bir tek kutu kibrit bile satamamıştı. Satsa, bir kaç kuruş para kazansa, kalkıp evine gider, annesiyle birlikte hiç olmazsa bir kase sıcak çorba içerdi. Gidemiyordu, çünkü o gün hiç kibrit satamadığını annesine söylemekten çekiniyordu. Soğuktan, üzüntüsünden titreyen kısık,incecik sesiyle “Kibrit var, kibrit”diye bağırıyordu. Sokaktan geçenlerin hiçbiri başını çevirip bakmıyordu…Ah hiç olmazsa ayaklarında terlikleri olsaydı! Biraz önce, sokak sokak dolaşırken, hızla geçen bir arabanın önünden kaçmış, kaçarken terlikleri ayağından fırlamıştı.Karşı kaldırıma geçtikten sonra, dönüp bakmış hınzır bir çocuğun terlikleri kapıp kaçtığını görmüştü. Arkasından seslenmişti ama, çocuk alaylı alaylı seslenerek koşa koşa uzaklaşmıştı.
Kibritçi kız bunun üzerine bir kapının girintisine sığınmış, oracığa kıvrılıp oturmuştu.Parmakları donmuş, sızlamaya başlamıştı. Kızcağız bu acıya dayanamadı, kutulardan birini açıp bir kibrit çıkardı. Parmakları uyuşmuştu, kibrit çöpünü elinde güçlükle tutuyordu. Eli titreye titreye çöpü duvara sürttü. Kibrit birden alev aldı; tatlı, yumuşacık, turuncu bir alev.
Zavallı kız, kibriti bir elinden öbür eline geçirerek, parmaklarını ısıttı. İçi de ısınmıştı. Sanki gürül gürül yanan bir ocağın karşısındaydı. Gözleri aleve dikilmiş, düşlere dalmıştı: Güzel bir odada, büyük bir ocağın karşısında oturuyordu. Arkasında kalın bir yünlü hırka, ayaklarında kürklü terlikler vardı.
Isınmış, terlemeye bile başlamıştı… Derken kibrit sönüverdi. Kibritin sönmesiyle, o tatlı düşlerde sona ermişti. Kızcağızın parmakları yeniden donmaya, sızlamaya başlamıştı.Bir kibrit daha yaktı. Bu sırada soğuk bir rüzgar esti. Kız kibrit sönmesin diye, duvardan yana döndü. Öbür elini aleve siper etti. Aleve bakarken, karşısındaki duvar sanki eridi, birden açıldı, içerisi göründü. İçeride geniş bir oda vardı. Kar gibi bembeyaz örtü yayılmış bir masanın üzerine tabak tabak yiyecekler dizilmişti. Sofrada gümüş şamdanlar yanıyor, odayı gündüz gibi aydınlatıyordu. Kızcağız’ın gözleri sofranın ortasında, büyük bir tabağa konulmuş, nar gibi kıpkırmızı kaz kızartmasına dikilmişti. Ağzı sulandı. Elini oraya doğru uzattı. Kibrit yana yana sonuna gelmişti, parmağını yakıyordu. Kızcağız çöpü yere atıverdi. Atmasıyla birlikte, yılbaşı sofrası siliniverdi, gözlerinin önüne taş duvar yeniden dikildi.
Üçüncü kibrit daha fazla düşler yarattı:Bir yaz gecesi…Kibritçi Kız kırda bir ağacın altına oturmuş, yıldızlara bakıyor. Gece olduğu halde hava sıcak. Altındaki toprak, gündüz güneşten ısınmış, fırın gibi yanıyor… Küçük kız gözlerini yıldızlardan ayıramıyordu. Uzaktan uzağa gece kuşları ötüyor, kurbağalar bağrışıyordu.
Derken bir yıldız kaydı, gökyüzüne geniş bir yay çizerek uzaklaştı, söndü. Kızcağız: ‘işte, biri daha öldü’ diye mırıldandı. Bir gün, ninesi söylemişti: Her yıldız düştükçe yeryüzünden biri ölürmüş… Ninesini bir daha görebilmek için bir kibrit daha çaktı. Soğuktan kaskatı kesilmiş, beyni durmuştu. O şimdi sokak ortasında olduğunu unutmuş, düşler dünyasına dalmıştı. Kibritin alevinde yine ninesini görüyor, onun sesini işitir gibi oluyordu. İşte ninesi geliyordu. Lapa lapa yağan karların arasından bir melek gibi iniyordu… Geldi, geldi…Kollarını açtı, torununu kucakladı, aldı göklere doğru götürdü…Ertesi sabah, yoldan geçenler, bir evin basamağında donmuş kalmış kızcağızın ölüsünü buldular. Yanı başında bir sürü boş kibrit kutusu vardı.
-Zavallı kız ısınmak için bütün kibritlerini yakmış dediler… Bu kibritlerin alevinde onun ne düşler gördüğünü bilemezlerdi ki.


küçükken annemden dinlemek istediğim en güzel en yürek burkan masaldı benim için şimdi sizlerle paylaşmak istedim umarım hatırlamışsınızdır...

muhteşem keman ustası


CİHAT AŞKIN
Günümüzün önde gelen keman virtüozlarından ve Türk Keman Okulu'nun uluslararası temsilcilerinden Cihat Aşkın, son yıllarda kazandığı haklı ve sağlam ün ile kuşağının önde gelen sanatçılarından biri olarak adını duyurmaktadır. Uluslararası alanda Amerika, Asya, Avrupa ve Afrika'nın bir çok yerinde konserler ve resitaller veren, radyo, TV ve CD kayıtları gerçekleştiren, kemancılığının yanı sıra, kuruculuğunu yaptığı İstanbul Oda Orkestrası ve Filarmonia İstanbul orkestralarının da yöneticiliğini yapmış olan Aşkın, birçok başarılı projeye imza atmış ve kendi adını verdiği Cihat Aşkın ve Küçük Arkadaşları (CAKA) projesi ile Türkiye'nin her yerinden topladığı öğrencilerin gelişimlerinde büyük rol oynamıştır.
Aynı zamanda Müzik İleri Araştırmalar Merkezi'nin (MIAM) kurucularından ve yöneticilerinden biri olan Aşkın akademik alanda görev yaptığı İTÜ ve Türk Müziği Devlet Konservatuarı çatısı altında sanatsal faaliyetlerini sürdürdüğü gibi Türkiye, Bulgaristan, Polonya, İsrail ve İsviçre gibi ülkelerde çeşitli yarışmalarda jüri üyesi olarak bulunmuş ve 1999 yılından beri İsrail, Keshet Eilon Keman Masterclasslarında fakülte üyesi olarak görev yapmaktadır.
Dünyanın dört bir yanında festival ve konserlere katımış, Cobos, Dmitriev, Yoel Levi, Shlomo Mintz ve Ida Haendel gibi müzisyenlerle konserler vermiş olan Aşkın, İstanbul'da doğmuş ve Prof. Ayhan Turan'ın sınıfından mezun olarak gittiği Londra, Kraliyet Müzik Koleji'nde Rodney Friend ve City University'de Yfrah Neaman ile çalışmıştır. Ruggierro Ricci ve Dorothy Delay gibi ustalardan kısa süreli faydalanmış olan Aşkın aynı zamanda Master ve Doktora çalışmalarını yürüterek yurda dönmüş ve 1998 de İTÜ'den Doçent ünvanını, 2006 da ise Profesör ünvanını kazanmıştır.
Keman sanatçılığının yanısıra beste çalışmalarınada ağırlık veren Aşkın, keman ve değişik çalgılar için besteler, keman için aranjmanlar ve film müzikleri alanında da önemli çalışmalar yapmıştır. Aşkın Ensemble'ın kurucusu ve yöneticisi olarak yaptığı çalışmalar kendisini bu alandada önemli bir konuma getirmiştir.Kalan Müzik sanatçısı olarak Çağdaş Türk Keman yapıtlarının CD çalışmalarını yürüten sanatçıya Yalçın Tura, Ertuğrul Oğuz Fırat, Arda Agoşyan ve Oğuzhan Balcı keman konçertolarını ithaf etmişlerdir. Aşkın aynı zamanda Warner Classics ve CPO gibi firmalar içinde CD ler doldurmuştur. Akses ve Erkin gibi bestecilerimizin konçertolarının ilk CD lerini yapan sanatçı, dünya keman literatüründe bir ilk olan Kreutzer 42 Etüd albümünüde 2006 yılında yayınlamıştır. Menuhin ve Flesch yarışmalarında çeşitli ödüller kazanan sanatçının birçok ödülü ve vardır ve en son 2002 yılında Roma'da Foyer des Artistes ödülünü kazanmıştır. Sanatçı konserlerinde Jean-Baptiste Vuillaume (1846) keman ile çalmaktadır.
© Copyright 2009Tasarım ve Uygulama:
Tolga GULEN
Bu arada mutlaka albimlerini alıp dinlemelisiniz gerçekten çok başarılı albümler özlliklede minyatürler albümünü şiddetle öneriyorum bana da ilk olarak üziversiteki keman hocam hediye etmişti 1999 dan beri hala sıkılmadan dinliyorum...

20 Nisan 2009 Pazartesi

muhteşem fuar

bu hafta sonu eşim oğlum ve ben izmir kitap furına gittik feci bir kalabalık olması bir yandan beni bunaltırken bir yandan da insanların okuyor olması evlerinde oturmak yerine fuara gelmiş olmaları bir o kadar hoşuma gitti.Kalabalık nedeniyle her stand da uzun uzadıya kalamasam bile(oğlum faktörü çok büyük tabi burada)yinede bir çok kitabı inceleme fırsatı bulabildim diyebilirim.Bir kaç tanede kitap aldım vazgeçilmezim Nermin Bezmen kırk kırık küp,Ayşe Kulin birvarmış bir yokmuş oğluma masallar yanında aynı masalların 8 tane cd si.Bu muhteşem kitap furanı izmirde bulana herkezin gezmesini öneririm.

mini teşekkür faslı

Tatlı kuzum, minik iyilik prerim, ilk bebeğim; kardeşim benim için herşeyim gizem bloguma eklediğin harika dizekli kağıt için çok teşekkür ediyorum seni çok seviyorum

17 Nisan 2009 Cuma

SON ZAMANLARDA BİR BEN BİRDE O ROMAN

Ne zaman dır bende bir tutukluk blogunma hiç bir şey yazamadım.Yazmaktan çok okumaya adadım son zamanlarda kendimi.Bana göre sihirli bir kalemi olan yazdıklarını okuduğunuz zaman kendinizi çok farklı zamanlarda farklı karakterlerde bulmanızı sağlayan nermin bezmen okuyorum bu aralar.Daha doğrusu okudum.Daha önce nermin bezmenin sır ve auroranın incilerini okumuş fevkalade etkilenmiştim.Son iki haftadırda kurt seyit i okudum inanılmaz güzel bir kitap.Herkeze şimdiden tavsiye ederim.Yazarın dedesini yaşadığı gerçek öyküyü anlatan bu roman iki ayrı kitaptan oluşuyor.Okurken sevinci öfleyi mutluluğu kıssadan hisse hayat adına alınması gereken dersleri öğreniyorsunuz her bir sayfada.Ellerine sağlık Bezmen diyorum başka bir şey demiyorum kitap hakkında.Bu arada müzik odam başarıyla tamamlandı.Daha önceki yazılarımdan birinde sizlerle odanın resimlerini paylaşıcağımı söylemiştim ama olayın büyüsüne kapıldığım için ilk fotoğrafını çekmeyi unuttum bu yüzden tekrar fotoğraf çekmek uygun olurmu diye düşündüm.Bütün herkezin huzurunda izmir Hoca Ahmet Yesevi Lisesindeki bütün emeği, alın teri geçen çocuklarıma çok teşekkür ediyorum.Tekrar görüşmek dileğiyle...

16 Nisan 2009 Perşembe

tapılası keman ustası YEHUDI MENUHIN



Yehudi Menuhin, 1943 yapımı Stage Door Canteen filminde.
Yehudi Menuhin (d. 22 Nisan 1916, New York - ö. 12 Mart 1999, Berlin), keman virtüözü.
Rus asıllı Yahudi bir ailenin çocuğu olan Menuhin, henüz üç yaşındayken, bit pazarından alınıp kendisine hediye edilen bir kemanı çalmakta gösterdiği ustalıkla, müzik derslerine 4 yaşında başladı. Yedi yaşındayken San Fransisco'da ilk dinletisini yaparak yeteneğini kanıtladı. 1927 yılında New York Senfoni Orkestrası'yla birlikte Carnegie Hall'da sahneye çıkan sanatçı, iki yıl sonra ilk kişisel konserini Einstein'ın da davetli olduğu bir salonda Berlin'de verdi. Uzun süren konserler dizisiyle yorgun düşen Menuhin, ara verdiği bir buçuk yılın ardından yine sahneye çıktığı zaman, Schumann'ın sonradan bulunan keman konçertosu, Mendelssohn'un bilinmeyen ve Berlin'de bir kütüphanede bulduğu Re Minör keman konçertosu gibi eserleri ilk kez seslendirdi. 1958 yılından itibaren çeşitli müzik festivalleri düzenledi, orkestra yöneticiliğine başladı. 1962’de İngiltere’de, 8-18 yaş arasındaki üstün yetenekli gençlere mali konumlarına bakmaksızın eğitim olanağı tanıyan, The "Yehudi Menuhin School"’u kurdu. Ünlü sanatçılar Nigel Kennedy, Benjamin Marquise Gilmore, Miho Kawashima, Ella Rundle bu okuldan yetişmiştir.
İki kez Türkiye'ye gelerek İstanbul Müzik Festivali'nin konuğu olarak Aya İrini'de bir konser veren ünlü virtüöz, Tchaikovsky, Mozart, Schumann, Paganini gibi sanatçıların eserlerini en iyi yorumlayan usta olarak bilinir. 1972 yılında festivalin ilk açılış konserinde, Vivaldi’nin Üç Keman Konçertosu’nu Suna Kan ve Ayla Erduran'la birlikte yorumlayan sanatçı, dünyanın bir çok ülkesinde konserler verdi. Bela Bartok, Georges Enhescu, William Walton gibi ünlü besteciler Menuhin için eserler yazdı. Öldüğünde, İngiliz vatandaşıydı ve Lordlar Kamarası üyesiydi.